Bir yılı geride bırakıp, bir diğer yeni yıla hazırlanırken, geriye dönüp baktığımızda aslında hayatımızda birçok şeyin değişmiş olduğunu görürüz. İçerisinde bulunduğumuz otomotiv sektörü de, tıpkı hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, bir dönüşüm geçiriyor ve bu değişim biraz da sancılı olabiliyor. Doymuş pazarlar olan gelişmiş ülkelerde, yani bizi en yakından ilgilendiren Avrupa pazarında işler pek de iyi gitmiyor. Avrupa’da daralan talep, bizim otomotiv üretim sektörümüzü de etkilemeye başladı. Yerli üreticiler iç piyasadan da istedikleri payı alamadıkları için, 2024’te otomotiv üretim rakamlarımız düşüşle sonuçlanacak.
Analiz: Hırant KASAPOĞLU
Kuzey Amerika pazarında da işler biraz karışık. Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle, 2025’ten itibaren uygulamaya başlayacağı şahin politikaların otomotiv sektörüne, özellikle de Avrupa pazarına da etkileri olacak. Trump, Meksika ve Kanada dahil olmak üzere, tüm yabancı ülkelerden gelecek ürünlere gümrük tarifelerini yükselteceğini açıklıyor. Bu Meksika’ya yatırım yapan, burada üretip ABD’ye araç gönderen Alman markalarını önemli oranda etkileyecek. Stellantis’in de bu uygulamadan etkileneceği konuşuluyor. Zaten Avrupa pazarında bir daralma yaşanırken, Atlantik’in diğer tarafında yaşanan olumsuz gelişmeler, 2025 yılında hem Avrupa, hem de Türkiye otomotiv endüstrisini derinden etkileyecek.
Trump sadece komşu Kuzey Amerika ülkelerinden değil, BRIC ülkeleri, Avrupa ve Uzak Doğu’dan gelen tüm mallara olan tarifeleri yükseltecek. Yani aslında yıllardır dış ticaret açığı veren ABD, artık dünya ticaretine karşı kalkanlarını kuşatıyor. Bunun anlamı ise, bir yolunu bulup ABD pazarına girmek isteyen Çinli otomobil üreticilerinin, bir dönem daha beklemek zorunda kalabilecekleri olabilir. Çin otomotiv endüstrisi zaten son 10 yılda, dünyanın gelişmekte olan Afrika, Latin Amerika, Okyanusya, Orta Doğu gibi tüm pazarlarına girmiş ve buralarda pazar payı, bilinirlik ve imaj anlamında önemli kazanımlar elde etmişti. Etkin olamadıkları veya stratejik olarak sona sakladıkları tek bölge gelişmiş ülkeler yani Avrupa ve ABD idi. Ama şimdi Çin endüstrisi, hem ticari araç, hem de binek otomobil üreticileriyle, Batılı ülkelere de girmek istiyor.
Öte yandan Çin endüstrisi kendi içerisinde büyük bir rekabete de girişmiş durumda. Rekabetin bir ayağı teknolojik gelişmeler anlamında oluyor ki bu iyi bir şey, bundan sonuçta kullanıcılar kazançlı çıkıyor, her yıl daha yeni teknolojileri, araçları üzerinde deneyimleme şansını yakalıyorlar. Gerek elektrifikasyon, gerekse de dijitalleşme alanında son 5 yılda yaşananları düşündükçe, bizleri yakın gelecekte nelerin beklediğini tahmin etmek zor. Jetgiller 3000 yılını bize gösterirken, biz 21’nci yüzyılda uçan otomobillerin de gerçekleştiğini, yüzyılın ilk çeyreğinde görmüş olduk.
Teknolojik rekabet güzel tabi de, Çinli üreticilerinin kendi aralarında giriştikleri fiyat rekabetinin sonu pek iyi değil. Yine uzaktan takip ettiğim kadarıyla her üretici, yeni model yılı ürünlerinde yine 5-10 bin Yuan’lık indirimler yapmış. Önemli bir meblağ değil tabi ama Çin iç pazarında çoğalan start-up üretici sayısı, öte yandan mevcut büyük markaların, bu sofistike ürünler çıkartan start-up’larla ve birbirleriyle mücadele için yeni yeni markalar yaratmaları, sonunda toplam kapasitenin artmasına neden olmuş. Buna rağmen Çin üreticileri hem kendi sınırları içinde, hem de denizaşırı pazarlarda yeni yatırımlar yapacaklarını açıklıyor. Bu ticaret savaşları ve fiyat rekabeti, ilk etapta tüketiciye olumlu yansıyor gibi görünse de, bu sürdürülebilir bir durum değil ve ne yazık ki, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde çok sayıda Çinli markanın yok olup gittiğini hep birlikte göreceğiz. Volkswagen, Nissan gibi markaların içerisinde bulunduğu zor durum konuşulurken, Hozon, Nio, Xpeng ve benzeri markaların bir anda yok olup gitmeleri de imkansız değil. Birkaç yıl önce Pekin’de, karşılaştırmalı olarak test ettiğim Çin NEV markalarından Weltmeister’in pandemi döneminde iflas haberini okumak beni üzmüştü. Umarım yakın zamanda benzer kötü haberler duymayız.
2025’te dünya otomotiv sektörünü bekleyenleri bir kenara bırakıp, ülkemize dönersek, 2024 pazarının da, bir önceki yılı aratmayacak derecede hareketli geçtiğini, satış adetlerine bakarak söyleyebiliyoruz. ODMD’nin rakamları açıklandığında, 1 milyonu aşan satış adetlerini göreceğiz. 2025’in de bu doğrultuda olması bekleniyor. Neden derseniz, öncelikle daralan Avrupa’dan araç tedariki bulma sorunumuz olmayacak. Öte yandan ülkemize yeni markaların gelme ihtimalleri var. Çin üreticileri, bir yolunu bulup duvarları aşmaya çalışacaklar. Eğer dünya jeopolitik dengelerinde bir değişiklik yaşanmazsa, 2025 de Türkiye’de otomotiv için hareketli bir yıl olabilir. Gelecek yıl Türkiye’de pazara çıkacak yeni modelleri Auto SHOW dergisindeki dosya konusunda inceledik. Özetle, yeni yılda birçok yenilik bizleri bekliyor olacak.
Son Çin seyahatimde, endüstrisinin ulaştığı ürün geliştirme, inovasyon ve üretim kabiliyetini ve genişleme arzularını daha iyi anlayabilmiş oldum. Paris otomobil fuarının kulislerinde bile, otomotivin üst düzey yöneticilerinin konuştuğu konu da bundan farklı değildi. Chery’nin merkezini ziyaretimizde, markanın tepe yöneticilerinin bizlere gösterdikleri haritada, bizim coğrafyamız için işaretledikleri yerler tek tek devreye girmeye başladı. İspanya’da Ebro ile ortak Tiggo ve Omoda üretimi, Mısır’daki montaj fabrikasında CKD yöntemiyle üretilen Exeed’lerin banttan inmesi. Sıradaki açıklamanın ben İtalya’daki yatırımdan gelmesini bekliyorum. dR Automobiles denkleminin dışında bir joint venture de olabilir, göreceğiz. Türkiye’deki yatırım 2025 yılında kesinleşip ismi konur mu, teşvik alınır mı, bilinmez ama bunun sinyallerini, markanın gelecek yıl pazara vermeyi planladığı yeni ürünlerde ben şahsen görmeye başladım. Öte yandan (STA) Serbest Ticaret Anlaşma’mız bulunan, Kuzey Afrika ülkelerinde, özelde de Mısır’da yapılan bir üretimin, Türkiye’ye serbestçe gelebileceğini de not düşelim.