Yakıt hücresi, hidrojen deposunda bekleyen hidrojeni elektik enerjisine dönüştürüyor, bu reaksiyonun sonucunda da elektrik enerjisinin yanı sıra atmosfere sadece su buharı çıkıyor. Bu sıfır emisyon teknolojisi uzun süre önce geliştirilmişti ama seri üretime geçen firma pek yoktu. Mercedes bu teknolojiyi B Serisi üzerine uygulayarak hem günlük kullanıma uygun, hem de seri üretime hazır hale getirdi. 2010 yılı sonuna kadar toplam 200 adet araç ABD ve Avrupa pazarında kullanım için teslim edilmiş olacak.
Kendini ispatladı
B Serisi’nin avantajı, sandviç yapı içerisine hidrojen tanklarının yerleştirilebilmesi ve bagaj hacminin neredeyse hiç etkilenmemesi. Valencia’da, şehir trafiğinde yaptığımız deneme sürüşünde, F-Cell, içten yanmalı bir B Serisi’yle benzer sürüş karakterini gösterdi ve gündelik kullanıma uygunluğunu ispatladı. F-Cell’de, yakıt hücresinin yanı sıra küçük bir de lityum-ion batarya bulunuyor. Yakıt hücresi hidrojeni reaksiyona soktuğunda ürettiği elektrik enerjisinin bir bölümünü, otomobili hareket ettirmek için kullanırken, artan enerji de bataryalarda toplanıyor. Benzer şekilde yavaşlama, yokuş aşağı inişler ve frenlemede kazanılan enerji de bataryalarda depolanıyor ve ani hızlanma gerektiği durumlarda bu enerji, yakıt hücresinin yanı sıra elektrik motoruna destek oluyor. 136 HP’lik elektrik motoru, 2.0 litre benzinli bir motorun verdiği sürüş keyfi ve performansını sunarken, enerji tüketimi 100 km’de 3.3 litrelik dizel yakıtına eş değer. Hidrojen yakıtının Avrupa’daki fiyatları da karşılaştırıldığında, fosil yakıtlarla benzer bir kullanım maliyeti ortaya çıkıyor, ancak uzmanlar uzun dönemde petrol türevi yakıtların fiyatlarının artacağını ama hidrojenin fiyatının değişmeyeceğini, bunun da F-Cell otomobillerini avantajlı hale getireceğini belirtiyor.
400 km menzil mümkün
F-Cell sayesinde, elektrikli otomobillerin menzil sorunları ortadan kalkmış oluyor. 400 km’lik menzil sanıyoruz sadece şehir içi sürüşler değil, hafta sonu seyahatleri için de yeterli olabilir. Üstelik de boşalan hidrojen tanklarını yeniden doldurmak için birkaç dakikalık bir dolum operasyonu yeterli oluyor. Yeter ki hidrojen üretim ve dağıtım altyapısı gerekli olan yoğunluğa ulaşsın. Henüz ABD ve Avrupa’da bile sınırlı olan altyapı konusu, ülkemiz içinse epey uzak görünüyor.
Bir yanıt yazın