Dürüst olalım, imaj hala en önemli konu. İster gerçek dağ keçileri isterse günümüzün yükselen değeri SUV olsun, ister Land Rover Defender isterse BMWX6 olsun. “Cool” olması şart. Altınızdaki 4×4 biraz hobi, biraz macera yansıtmalı ve mutlaka sert görünmeli. Aslında konuklarımızın hepsi bunları yapıyor. Karşılaştırmaya konuk olmak için toplanan dörtlü, güncel SUV mönüsünün en lezzetli kombinasyonlarından birini oluşturuyor. Tamam, bunlardan üçü ağaçları yerinden sökmek istemiş gibi dururken, X6 ise bir salon aslanının zarafetini sergiliyor. Tırmanma ayakkabıları giymiş bir yarışçı gibi görünüyor. Üstte şık bir coupe, altta dağcı takımları da var demek mümkün. BMW şaka yapıyor galiba: X6’dan başka hiçbir araç arazi aracı köklerinden bu kadar uzak olmamıştı. Offroad meraklıları için bir utanç olabilir mi? Yanındaki üç araçtan, offroad’cu olmanın ne olduğunu öğretmesi bekleniyor. Üçü de çok eski reçetelerin ürünü, üçü de asla teslim olmayacak araçlar, üçü de ağır işçi… Dağ, tepe, orman, çöl, savan ve savaş alanları… Bu üçlü her türlü şartta görev yapabiliyor. Hem de uzun süredir hizmette olmalarına rağmen.1940 yılında ABD Savunma Bakanlığı, Jeep’i, üstü açık, 4 tekerlekten çekişli ve “Go Devil” adlı motora sahip bir araç üretmekle görevlendirdi. Savaş aracı olarak hazırlanan bu 4×4 daha sonra tüm SUV’lar için kök hücre oldu. Hafta sonlarını ormanlarda geçirmeyi, birayı soğuk içmeyi, eti az pişmiş yemeyi ve country müzik dinlemeyi seven out-door Amerikalılar için bu Jeep, ideal bir araçtı. Karşılaştırmamıza konuk olan Jeep Wrangler ise, bu aracın kanuni varisi.~Yakın zamanlarda Maurice Wilks, Wales’deki çiftliğinde ilk Land Rover üzerinde çalışıyordu. Her İngiliz çiftçisinin rüyası olan bu ideal tarım işçisi bittiğinde ise takvimler 1948’i gösteriyordu. İlk Land Roverlar gübre kokardı, yükleme alanlarında genellikle canlı hayvanlar olurdu ve o anda elde bulunan her türlü (neredeyse) sıvıyla çalışabilirdi: Benzin, dizel, sirke ve hatta acil durumlarda domuz sidiği ile. İlk başlarda tekerlekli bir naylon çizme olan Land Rover, zamanla evrimleşerek motorize bir Barbour cekete dönüştü: Yıpranmış ama hala halk arasına çıkılabilen bir giyecek. Konuğumuz olan siyah renkli Land Rover Defender da insanda aynı etkiyi yaratıyor: 60. yıl özel modeli olmasına rağmen orijinalin genlerini taşıyor. Neredeyse tamamen dökümden üretilmiş bu sert arazi araçları dünyasına Almanların katkısı, biraz gecikmeli gerçekleşti: 1979 yılında G Serisi ile Mercedes. Aslında G Seriside bir tür Land Rover’dı ama markaya özgü mükemmeliyetçiliği sergiliyordu. Durum böyle olunca GSerisi, hemen para kazandıran bir model haline geldi. Bu heybetli Benz kesinlikle ucuz değil ama bir şekilde insanı etkiliyor. Çünkü Unimog hariç ağır zeminlerde neredeyse tüm rakiplerini sahadan silebilecek bir araç. Ayrıca sivil hayatta da havalı olmayı başarıyor ve bunu yaparken sırtında çeyrek asrın yükü olduğunu hiç hissettirmiyor. Hem de ilk piyasaya çıkışıyla günümüz arasında neredeyse hiç tasarım değişikliği yapılmamış olmasına rağmen. Artık karşılaştırmaya başlama zamanı. Karşılaştırma için bir açık linyit madenine doğru yola çıkıyoruz.~Buradaki karmaşık arazi, üç arazi efsanesini en çok sevdikleri çamurla buluşturmak için ideal bir mekan. Ancak X6 da aynı şartlarda teste tabi tutulacak. Derin kum ve çamur havuzları, dik inişler, yarıklar… Maden arazisini bir felaket filmi için rahatlıkla kullanabilirsiniz. Bir tür canlı Armageddon belgeseli gibi. En azından Land Rover’ın direksiyonunda oturanlar için. Kısa şasili versiyon çok daha iyi olurdu ama teste uzun Defender 110’u davet ettik. Çünkü sunduğu daha fazla SUV karakteri nedeniyle müşteriler 110’u daha fazla tercih ediyor. Benzer bir durum tabi ki rakipler için de geçerli. Örneğin Jeep uzatılmış Wrangler Unlimited, Mercedes ise büyük G Model versiyonuyla konuk oldu.Tüm araçlar 5 kapılı ve dizel motorlu olarak seçildi. Land Rover sürücüsü, yeterli gücün kullanıma hazır olması için en fazla süreye ihtiyaç duymaya alışmak zorunda: Sadece 122 HP ama 2.1 ton ağırlık. Bu nedenle Defender, kıtaların kayma hızıyla ilerliyormuş gibi hissettiriyor. Yavaş ama durdurulması mümkün değil. Özellikle de arazi vitesi devrede ve merkezi diferansiyeli kilitli kullanımda: Bırak gitsin. Çok kısa tampon-tekerlek mesafeleri sayesinde Defender, tüm engellerin üzerinden aşabiliyor. Dizel motoru ise neredeyse bir sonsuzluk makinesi: Bozmak mümkün değil. Helezonları üzerinde hissedilir şekilde yatıyor, akslarını neredeyse çaprazlıyor ama her zaman ilerliyor. Kamburu olsa deve olurdu herhalde. Ön ve arka diferansiyel kilitlerinin olmaması ve sadece fren etkisi uygulayan bir ASR’ye sahip olması, Defender’ı hiç etkilemiyor: Asla tutunmayı bırakmıyor.~ Yüksek oturma pozisyonu ve başarılı görüş özellikleri de arazi kullanımı için ideal. Ancak sol dirseğiniz için bir dayanak olmaması ise bir eksiklik. Bu nedenle en iyisi, sol kolunuzu camdan dışarı sarkıtmak. Sıra Mercedes’te: Eğer fiyatı 2 katı olsa bir Defender’ın nasıl görünebileceğini hemen hayal edebiliyorsunuz. Ekstraları olmayan bir G320 CDI için Almanya’da 73 bin 500 Euro’nun üzerinde bir bedel ödemek gerekirken, en pahalı Defender 110’un fiyatı 41 bin 500 Euro. Aradaki fiyat farkına uygun olarak G Serisi’nin iç mekanına, bolca ahşap, lüks bir ortam ve sağlam bir kasa dairesinin kalitesi hakim. Ağırlığı Defender’dan 400 kg daha fazla olmasına rağmen G Serisi, 224 HP gibi makul bir güce sahip. Araçlardan X6 30d’nin Türkiye satış fiyatı 121 bin Euro. Wrangler 2.8 lt motorla 54 bin Euro’ya satılıyor. Defender’in Türkiye fiyatı 84 bin 500 YTL. Mercedes G Serisi ise sadece özel siparişle ithal ediliyor. Görüldüğü gibi rakiplerin fiyatları arasında da uçurumlar bulunuyor. Peki ya teknolojiler? Tabi ki en iyilerinden: 6 silindir, otomatik şanzıman, bir düğmeyle kontrol edilebilen kilitli diferansiyeller (ön, arka, merkezi), ESP… Güçlü şasisi ve önde ve arkadaki eski sabit akslarıyla G Serisi, aynı Defender gibi sağlamve arazi için optimum özelliklere sahip bir araç.
En iyi donanıma G Serisi sahip
Durum böyle olunca bu büyük geminin, bozuk zeminli yollarda otoyol rahatlığıyla nasıl ilerleyebildiğide anlaşılıyor. O’na kum verin, çamur verin, çakıl verin, rampalar verin… G Serisi hepsini rahatlıkla aşıyor. Tamam, Land Rover kadar rahat değil ama kesinlikle çok daha konforlu ve gerektiğinde daha hızlı bir şekilde.~ Neredeyse mükemmel! Sıra Jeep’te: Üstü açık 4 kapılı bir arazi aracı… Başka örneği yok gibi. Ancak lütfen diğer markalar da bu tarzı tekrarlasın. Sahara adlı üst donanım paketiyle birlikte tüm bunlar için Almanya’da 35 bin Euro ödemek yeterli. Wrangler bu karşılaştırmadaki en uzun rakip. Evet, inanılmaz gibi geliyor ama gerçek. Sadece biraz daha alçak bir yapıya sahip. Ancak bu yapı, Wrangler’ı daha iyi yapamıyor. Jeep’in iç mekanı da biraz daha dar ama en azından daha nostaljik, hatta minimalist bir karargah çadırını hatırlatıyor. Ön kaputun altında ise güçlü bir dizel motor çalışıyor: Rocky Mountain’e tırmanmak için ideal. Ancak yürüyen aksam motor kadar başarılı olamıyor. Çünkü uzun Wrangler’ın sadece orta diferansiyelinde kilit bulunuyor. Önde ise ayırma imkanı bulunmayan sabit bir çapraz stabilizatör kullanılmış. Yol kullanımında salınımları azaltan bu stabilizatör, arazide aks hareketlerini ve buna bağlı olarak tutunma kabiliyetini kısıtlıyor. Her şeye rağmen Jeep’te, otomatik şanzıman ve arazi takviyesi var. Bu kombinasyonla birlikte Wrangler, zemini rahatlıkla kazıyabiliyor. Diğer offroad yetenekleri (yaklaşma açıları, zeminden yükseklik, tırmanma açısı…) arazi profesyonellerini fazla etkileyemeyebilir. Ancak bu Wrangler, rakiplerinin rahatlıkla ezip geçebileceği bir araç değil kesinlikle. Ayrıca bu Amerikan efsanesiyle rodeo yapmak, her zaman yüksek keyif veriyor: Yeee Haaaw! Peki ama BMW nerede? İyi bir soru! Lausitz’in kumullarına gömülüp kalmıştır herhalde. Başka ne olacak? ~Otoyolda bir spor otomobil gibi ilerleyen bu dinamik SUV burada çuvallamıştır. Yoksa böyle olmayabilir mi? Biraz dikkatli bakınca bunu fark ediyoruz. Çamurlardan geçerken bolca kirlendiğinden iyice kamufle olmuş. O yüzden zeminden ayıramadık galiba. Ancak ilerlemeye devam ediyor işte. Pes etmiyor. Dizel motonunun 520 Nm’lik torkunun çoğunu bazen öne bazen arkaya, bazen sol arka tekerleğe, bazen sağ arka tekerleğe yönlendirip mücadeleye devam ediyor. Bu değişken dağılımı, xDrive adlı elektronik sistem kontrol ediyor. Çok diskli kavramayla çalışan sistem, arazide de işini iyi yapıyor. X6’nın ne kadar ileri gidebildiğini görmek şaşırtıcı. Tamam, zeminden yüksekliğinin azlığı, arazi takviyesinin olmaması, vasat aks strokları ve maksimum hız lastikleri ilerleme kabiliyetini tırpanlayan şeyler. Engelleriyice sertleştikçe araç durma noktasına geliyor ve bizler de onu daha fazla zorlamıyoruz. Neticede amacımız X6’yı bozmak değil. Ancak oluyor işte. Hem de beklediğimizden çok daha iyi bir şekilde mücadele ediyor rakipleriyle. X6’nın sportif ve yumuşak karoserinin altında gizli bir arazi aracı olacağı kimin aklına gelirdi ki? Eğer bu maden sahası bir opera olsaydı, herkes ayakta alkışlardı herhalde.
SONUÇ
Yine bir X6. Her şeyi yapabileceğini söyleyen ama hiçbir şey yapamayan bir palavracı. En azından SUV olma konusunda. Arazide ilerlemek mi? Golf arabaları bile daha fazla ilerliyor. Tüm bu iddialar kesinlikle saçmalık! NeticedeX6, insanın yürüyemeyeceği yerlerde bile ilerleyebiliyor.~Ayrıca arazi kabiliyetine saygı duymak gerekiyor. Tamam, offroad efsaneleri daha ileri tırmanabiliyor, daha derin yerlerden geçebiliyor, daha dik yerlerden inebiliyor. Ancak günlük kullanımda hiçbiri X6 kadar yetenekli değil.
Bir yanıt yazın