Bazı otomobiller insanın kanını
daha ilk görüşte kaynatır. Hatta bu
otomobilin taşıdığı genetik mirası
da önceden biliyorsanız, bu buluşma
sırasında aklınızı kafatasınızın içinde
tutma konusunda ciddi sıkıntılar yaşayabilirsiniz.
Çünkü bana aynen bu oldu.
OPC’nin ne demek olduğunu çok iyi
bildiğim için Opel’in yeni Astra’sını, bu
versiyonu ile karşımda gördüğümde,
abartı yapmıyorum, bir an için çıldırdığımı
düşündüm.
Bu otomobili gördüğünüz anda,
sizlerin de neler düşüneceğinizi çok
merak ediyorum. Özel çekimlerle karşınıza
çıkardığımız bu otomobil, sanki
sayfalarımızdan fırlayacakmış gibi görünüyor,
öyle değil mi? Gerçekten de
onu sayfalarda bile tutmakta zorluk
yaşadığımızı bilmenizi istiyorum.
Tasarım açısından zaten son derece
dinamik bir görünüme sahip olan Astra,
bu tasarımla son derece kışkırtıcı
bir hale bürünmüş durumda. Nefes
kesen detaylarının sayısı o kadar çok
ki, hangisini yazacağımı bile bilmiyorum.
Kışkırtıcı bu tasarımın benim için
en önemli yanı, bana daha ilk bakışta
gücü hissettirmesi oldu. Öyle ki bu
tür yırtıcı otomobillerin zaten daha
en başından bunu yapması gerekiyor
ve Astra OPC’de bu adrenalin
yüklemesi, başarılı bir dozlamayla
uygulanmış. Arka taraftaki büyük
kanadı ve devasa çift egzoz çıkışı da
performansı konusunda çok önemli
ipuçları veriyor.
Yaşam alanında ise ekstra güçlü ve
kaslı otomobillerin olmazsa olmazları
arasında yer alan kırmızı renkler tüm
göz alıcılığı ile kullanılmış durumda.
Özellikle gösterge panelinde yapılan
aydınlatma renkleri, büyük keyif veren
bir görüntü ortaya çıkarırken, sürücü
koltuğunda oturuyorsanız, dişlerinizin
nasıl büyük bir hızla uzadığına anlam
bile veremiyorsunuz. Tüm detaylarında
kırmızı rengin baskın bir şekilde kullanıldığı
otomobilin yaşam alanı konusunda
bazı eleştirilerim olacak. Çünkü
beklediğim o yırtıcı iç mekan detaylarını
otomobilin içinde bulamadım.
Elbette sportiflik konusunda çekici
detaylara sahip ama bundan çok daha
fazlası olması gerekiyor. Koltukların
karakteri ise beklentilerimi tam olarak
karşıladı. Oturduğum anda vücudumu
saran yapısı ve iddialı yan destekleri ile
sanki benim için yaratılmıştı.
~Sürüş karakteri konusunda ise tıpkı
dış tasarımında olduğu gibi burada da fazla bir söze gerek bırakmıyor.
Onu kullanıyor olmak, kendinizi çoğu
zaman olmadığınız kadar güçlü hissetmenizi
sağlıyor. HiPerStrut ön süspansiyon
ve Watt’s bağlantılı arka süspansiyona
sahip. Ayrıca OPC ayarlarına
sahip FlexRide şasi de bu araçta görev
yapıyor. Yere yakın tasarımı ile bu
detayların birleşiminde son derece güvenli
ve keyif veren bir sürüş karakteri
ortaya çıkıyor. Direksiyon sistemi konusunda
bundan daha iyilerini gördüm
ama Astra OPC’nin direksiyon sistemi
de son derece iyi. Direksiyon simidinin
tasarımı da sevdiğim detaylardan oldu.
Yönlendirme netliği ve sistemin verdiği
his oldukça iyi. Elektronik desteklerin
de tam kararında çalışıyor olması son
derece iyi bir tercih olmuş. Motor kaputunun
altında yatan ünite ise onun
tam bir canavar gibi hareket etmesinin
en temel nedeni. 2.0 lt hacminde ve 280
HP güç üreten turbo motor 400 Nm
tork üretiyor. Daha marşa ilk dokunduğum
anda motorun çevreye yaydığı
homurtulardan, beni nasıl bir sürüşün
beklediğini tahmin edebiliyordum
ama
bir diğer beklediğim şey ilk
kalkış sırasında yaşayacaklarımdı.
İlk kalkış sırasında
ve ani yüklenme
durumunda otomobilin
burnunu kontrol
etmek
zor ama bundan
başkası
da zaten olamaz.
Hızlanma karakteri
beklediğimin çok
daha üzerindeydi.
Yüksek hızlara
çıkma konusunda
da
Astra
OPC, rakiplerinin
çoğunun
önüne
yerleşebilecek
bir karaktere
sahip.
Sonuç
Opel Astra OPC, insanın
aklını başından
alabilecek olan
otomobillerden biri.
Daha onun tasarımını
gördüğüm ilk
anda, içimde fırtınalar
koptuğunu dile
getirmem gerekiyor. Onu gördüğüm anda
beni nasıl bir sürüşün beklediğini tahmin
edebiliyordum. İç mekanına geçtiğimde,
beklediğimden biraz daha sade tasarımı
keyfimi biraz kaçırsa bile, marşına bastığım
anda tüm bunları unuttum ve Astra
OPC’nin bana yaşattığı keyifle kendimi her
zamankinden çok daha güçlü hissettim.
Bir yanıt yazın