Hibrid araçların
Nürburgring, Spa
veya Monza pitlerine
adım bile atamadıkları
günlerin üzerinden çok zaman
geçmedi. Ancak zaman
sürekli değişiyor. Örneğin
Formula 1’de Vettel ve rakipleri
yıllardır ilave elektrik
gücünden (KERS) yararlanıyor.
Spor otomobil dünyası
da hibrid sistemin gücünü
artık keşfetti. Ancak burada
sebep çevreci kaygılar
değil, elektrik takviyesinin
sürüş keyfini hatırı sayılır
derecede arttırıyor olması.
Porsche ve Ferrari’nin ardından
McLaren de, Zuffenhausenli
911 ve İtalyan
divası LaFerrari’yi doğrudan
hedefine alan kendi elektrikli
sporcusunu tanıttı. Otomobilin
adıysa P1. Bu yüksek
gerilimli İngiliz süper
sporcunun direksiyonuna
geçme fırsatını bulduk.
İlk bakışta P1, bir süper
spor otomobilin nasıl görünmesi
gerekiyorsa öyle
görünüyor. Tüm yol tutuş
ustalarının tercih ettiği ortada
konumlandırılmış motoru
nedeniyle ön ve arka
kısımları neredeyse aynı
uzunlukta. Sürücü çok alçakta
ve türetildiği McLaren
MP4-12C’ye göre aracın
merkezine daha yakın bir
konumda oturuyor. 1395 kg
ağırlığa sahip P1’in karbonfiber
karoserinin ağırlığı sadece
90 kg. Karoserin altındaki
alüminyum şasi ise iki
motora birden ev sahipliği
yapıyor: 737 HP’lik bir V8
ve 26 kg’lık elektromotor.
Tüm bunlara lityum-iyon
akülerin 96 kg’lık ağırlığı da
ekleniyor.
McLaren aracın en azından
10 km boyunca sadece
elektrik gücüyle ilerleyebileceğini
ve bunu 160
km/s’ye kadar hızlarda yapabileceğini
söylüyor. Ayrıca
Ferrari’nin aksine P1’in
akülerini şehir şebekesinden
şarj etmek mümkün. Bu
sayede P1 sahibi, Londra’nın
şehir merkezinde giriş vergisi
ödemeden gezebilir.
Diğer taraftan sadece 375
adet üretilmesi planlanan
ve 1 milyon Euro’dan daha
fazlaya satılacak olan P1
müşterilerinin böylesi maliyet
kaygılarının olacağını düşünmüyoruz.
~McLaren P1’in elektromotorunun
yakıt tasarruf etmek
gibi asil bir amacı yok. Yani
asıl görevi aracın hızlanma
kabiliyetini iyileştirmek. 3.8
lt’lik benzinli V8’den litre
başına 200 HP’lik güç elde
edebilmek için mühendisler,
her biri 2.4 bara kadar
basınç üreten (MP4-12C’de
2.2 bar) iki adet dev türbin
kullanmışlar. Bu da gerçekten
etkileyici bir basınç anlamına
geliyor.
Ne yazık ki büyük turboların
problemleri de büyük
oluyor: Motorun gaz komutlarına
verdiği tepkileri
ve devirlenme kabiliyetini
olumsuz etkiliyor. İşte elektromotor
tam da bu noktada
devreye giriyor: İlave bir
kavrama üzerinde aktarma
sistemine 179 HP güç
gönderiyor. Ancak tamamen
arkadan itişli Porsche
918’in aksine elektromotorun
gücü, ön tekerleklere
aktarılıyor.
İki motorun birlikte çalışması
916 HP’lik sistem gücü
ve 900 Nm tork anlamına
geliyor. Bu da nefes kesici
hızlanma değerleri sağlıyor:
P1 100 km/s’ye 3 sn’nin,
200 km/s’ye 7 sn’nin, 300
km/s’ye ise 17 sn’nin altında
ulaşıyor. Maksimum hız
ise 350 km/s’e elektronik
olarak limitlendirilmiş. Yani
P1 teoride çok daha hızlı da
olabilir. Diğer taraftan turbo
teknolojisinin avantajları
da var. Örneğin maksimum
güç devri LaFerrari veya
Porsche 918’den 1000 d/d
daha geride. 7 ileri oranlı
çift debriyajlı şanzımanla
birlikte bu durum, aracın
normal trafikte daha “sivil”
daha rahat ve daha konforlu
bir kullanım sunmasını
sağlıyor.
McLaren’in akıllı süspansiyonu
da bunu destekleyecek
özelliklere sahip. Aktif
amortisörler dışında P1’de,
her bir tekerleğin bağımsız
olarak kontrol edildiği
hidropnömatik helezonlar
da görev yapıyor. Virajlarda
aracın viraj içindeki arka
tekerleğe uyguladığı fren
(brake-steer) gücü ise süper
sporcunun, tüm virajları
mükemmel bir şekilde
almasını sağlıyor. Formula
1’de böyle bir sistem yasak.
~P1 yarış pistinde hızlıların
en hızlısı olmayı hedefliyor.
Sert kullanımlar için gerekli
ayarları sürücü, çok sayıdaki
şalteri kullanarak bizzat yapabiliyor.
Bunun için P1’in
konfor modundan çıkarılıp
“Active” moda geçirilmesi
gerekiyor. Ardından “M”
düğmesi ile direksiyondaki
vites kolları ve şanzımanın
manuel kullanım modu aktive ediliyor. Bunun dışında
sürücü, bir şalter üzerinden
en iyi tur zamanı için hangi
modu seçeceğine karar veriyor:
Sport, Track ve Race.
Race yani yarış modunda
P1 5 cm alçalıyor ve yüksekliği
sadece 1.14 m’ye
düşüyor, helezon sertlikleri
yüzde 300 artıyor, arka
kanat yüksekliği ise 12
cm’den 30 cm’ye yükseliyor.
Zeminde konumlandırılmış
iki kapak yardımıyla aracın
yere bastırılma kuvveti, 257
km/s ile ilerlerken 600 kg’a
çıkıyor. Bu sayede P1, piyasadaki
trafiğe çıkma iznine
sahip tüm süper sporculardan
daha yüksek yanal
ivmeler sunabiliyor. Bulvar
kaplanından pist canavarına
dönüşüm ise sadece birkaç
saniye sürüyor. Yani P1 bu
konuda da hız rekortmeni.
İngiliz firma araçta, yarışlara
yakışık kalkışlar
yapabilmenizi sağlayan bir
“kalkış” kontrol sistemi de
sunuyor. Bunun dışında P1,
direksiyonunda iki sihirli
düğme daha taşıyor: Soldaki
mavi ve sağdaki kırmızı
şalterler. Mavi olanın adı
Instant Power Assist System
(IPAS), soldakinin adıysa
Drac Reduction System.
IPAS düğmesi maksimum
güç talebinde elektromotordan
ekstra güç alırken,
ikinci düğme aktif aerodinami
sistemini kontrol ediyor.
Formula 1’den sevgilerle!
Süper sporcularda tacı kimin
giyeceğinin belli olduğu
Nürburgring-Nordschleife
gibi yarış pistleri için P1,
kesinlikle eksiksiz bir donanıma
sahip. Bugüne kadar
Nordschleife tur rekoru
Porsche 918 prototipine aitti:
~Hareketsiz startta 7 dakika
ve 14 sn. Ancak Porsche
daha da hızlı olmak istiyor.
Aslında buna ihtiyacı da var.
Çünkü hem McLaren (P1
Eylül ayında piyasada olacak)
hem de Ferrari, 7 dk
sınırını aşmak istediklerini
açıkladı. Çılgınlık!
Kim bilir, belki yakında
pistlerin pitlerinde sadece
hibrid yarışçılar görürüz.
Sonuç
Bu ileri teknoloji ürünü yarışçı
kesinlikle çok etkileyici. Hem
bir plug-in hibrid hem de birçok
Formula 1 teknolojisine
sahip. Bu haliyle McLaren’in
süper spor camiasında taşları
yerinden oynatacağı ve
birilerini endişelendireceği
kesin. Porsche ve Ferrari’nin
karşısına gerçekten çok güçlü
bir rakip çıkmak üzeri.
Bir yanıt yazın