Hava soğuk. Hatta dondurucu. Koku
da berbat. Benzin, yağ ve yanmış
lastik kokuları… Bratislava’nın 40
km doğusundaki Slovakia-Ring Pisti’ne
yarış atmosferi hakim. Ayrıca gürültülü
de. Praga R1, benzinli testerelerin düzensiz
çığlıklarıyla çalışan motorunu
ısıtıyor. Düellodaki rakibi ise Audi R8
V10 Plus.
Ne? Praga mı? Hiç duymadınız mı?
Sorun değil, çünkü 10 gün öncesine
kadar biz de duymamıştık. O gün
Slovak yarış otomobili markası bize başvurdu ve otomobil dergisi olarak
araçlarının ilk sürüşüyle ilgilenip ilgilenmeyeceğimizi
sordu. R1, 3 yıllık geliştirme
süresinin ardından tamamlanmış.
Yani kendisini çoktan kanıtlamış
olan süper spor R8’in karşısına şu anda
sahip oldukları tek aracı çıkarıyorlar.
Aslında bunu kolayca reddedebilirdik.
Çünkü Praga’nın 210 HP’lik gücü
rakibinden 300 HP daha az. Ancak
ağırlığının 600 kg’ın altında olduğunu
düşününce merakımız uyandı. Ayrıca
kendilerine, Praga’nın karşısına yollardaki
en etkileyici spor otomobillerden
birini çıkaracağımızı söylediğimizde
en küçük bir çekingenlik bile göstermediler:
“Audi R8 V10 Plus mı
getireceksiniz? Neden olmasın. Tabi ki
prototipimizi yarış hızlarında kullanabiliriz.
Zevkle. Buyrun, tur zamanlarını
ölçelim.”
Bu arada Audi, aracının gücünü
25 HP artırarak 550 HP’ye çıkarmış,
ayrıca sıralı şanzımanı da modern bir
çift debriyajlı şanzımanla değiştirmişti.
Yani her şey Audi’nin lehine görünüyordu. Lamborghini’den alınan 10
silindirli motor kontak çalıştırıldığında
vahşi kükremelerle uyanıyor, hemen
ardından tiz çığlıklar çıkarıp yeniden
rölantiye dönüyor. Tam gaz zamanı!
Motor çığlıkları iyice artıyor ve ibre
yıldırım hızıyla 8400 d/d’deki kırmızı
bölgeye ulaşıyor. ~Bu sırada araç inanılmaz
bir ivmeyle ve güç kesintisi olmadan
ileri atılıyor. Seramik frenlerse çok
geç fren yapmaya izin veriyor.
Lastikleri soğukken R8, neredeyse
önden çekişli bir otomobil gibi önden
kayıyor. Lastikler birkaç kilometrenin
ardından ısındığında ise arkasını
şaşırtıcı derecede kontrollü şekilde
savurarak ilerlemeye başlıyor. Ancak
çok dar virajlarda hafif alüminyum şasisine
rağmen ağır kalarak dışa doğru
kayıyor.
Yarış pistinde bir gerçek açığa çıkıyor:
Audi mutlak bir sporcu ama hızlı
bir gezinti aracına daha yakın. Süspansiyon
gayet hassas, kaloriferinden
sıcak hava üflüyor, iç mekanın işçilik
kalitesi mükemmel, deri döşemelere
sahip, Bang & Olufsen müzik sistemi
harika… Ancak bunlar sizi yanıltmasın:
5 bin 922 m’lik pisti 2:52,25 dakika gibi
etkileyici bir sürede tamamlıyor.
Bu sırada Praga pitlerde sırasını bekliyor.
Kanat kapısı tüy gibi hafif. Buraya
mı bineceğiz? Eğer yılanlarla akrabalığınız
varsa sorununuz da olmaz.
Sadece 97 cm yüksekliğe sahip olan bu
araca binmek diğer herkes için çok zor.
Sağ ayak yüksek marşpiye üzerinden
içeri, ardından koltuğa doğru düş, sağ
ayağını içeri çek, ikisini daracık boşluğa
sığdırmaya çalış, kafanı çarpmamak
için çok dikkatli ol…
Hemen yola da çıkamıyorsunuz:
Önce mekanikerlerin ön kaputu açıp
pedalları ayarlamalarını beklemeniz,
ardından da 6 nokta emniyet kemerini bağlamanız gerekiyor. Karbon yarış
koltuğu kaya gibi sert. Görüş mü? Yok
denecek kadar kötü!
Yarış tipi debriyaj profesyonellerin
bile temiz bir kalkış yapmalarını engelliyor:
Kalkışla patinaj arasındaki
debriyaj pedalı yolu sadece birkaç
milimetre. Bir şekilde Praga’yı hoplaya
zıplaya harekete geçiriyoruz. ~Neyse ki
debriyaj sadece kalkışlar için gerekli:
Bir kez harekete geçtiğinde vitesler
debriyajsız ve direksiyonun ardındaki
kolları kullanarak değiştirilebiliyor.
Kulaklarınızın hemen arkasında çalışan
Renault motoru en küçük bir ses
izolasyonu olmadığından aşırı gürültülü.
Yani kulak tıkaçlarınız olmazsa
ilk viraja sağır olarak girmeniz işten
bile değil. Asıl güç 5000 d/d’de gelirken,
7000 d/d’de her şey bitiyor. Yani
safkan bir yarış motoru. İlk virajdan
cesaret gösterisi zamanı. Ancak aşırıya
kaçmak da mümkün. Çünkü bu Praga
bir “aerodinamik otomobil” yani yeterli
yere bastırma kuvveti oluşturabilmek
için sürekli hızlı gitmeniz gerekiyor.
Bir tarafta hisleriniz “fren yap” diye,
diğer tarafta ise mantığınız “gaza bas”
diye bağırıyor. Bunun sonu iyi olamaz!
Ancak Praga asfaltı resmen emiyor ve
en hızlı aşılan tümseklere bile neredeyse
yapışıyor. En küçük direksiyon
komutları bile hassas yönlendirmeler
olarak geri dönüyor. “Uçmadan” atılan
birkaç turun ardından R1’e güvenmeyi
ve keyif almayı öğreniyorsunuz. Bu
hafif yarışçının nasıl olup da “eğlence
vergisine” tabi olmadığını anlayamıyorsunuz.
Fren noktaları sürekli
virajlara doğru ileri kayıyor. Slick lastikler
ABS olmamasına rağmen bloke
olmuyor. Ölçüm turunda kronometre
2:13,02 dakikayı gösteriyor. Yani Praga
Audi’den 12 sn daha hızlı.
Bir yanıt yazın